Enflasyon Tek Haneye İnmeyecek
|Prof. Dr. Ümit Özlale, “Esas tehlike istihdamdan çıkışta. İşsizliğe değil, çalışan sayısına bakmak lazım.”
Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD), Covid-19 salgını nedeniyle dijital platformda toplantılarını gerçekleştirmeye devam ediyor. ANSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Akın Akıncı, Yönetim Kurulu Üyeleri ve ANSİAD üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen ANSİAD 6. Online Toplantısı’nın konuğu, İYİ Parti Kalkınmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı & ANSİAD Fahri Üyesi Prof. Dr. Ümit Özlale oldu. Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi & ANSİAD Fahri Üyesi Doç. Dr. Şükrü Erdem moderatörlüğünde gerçekleştirilen toplantıda, ‘Nasıl Bir 2021 Bekliyoruz?’ konusu konuşuldu. Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren ANSİAD Başkanı Akın Akıncı, “Daha önce de birçok kez ekonomik değerlendirmeler, anketler yapmak üzere hocalarımızla bir araya geldik. Pandemi sürecinin nasıl ilerleyeceği konusunda, mevcut durum hakkında durum tespitlerinde bulunduk. Bugün de 2021 için kendilerinin öngörülerinden ve geleceğe yönelik ekonomik durumla ilgili bilgilerinden faydalanacağız” dedi.
ANTALYA EKONOMİSİ YÜZDE 20 DARALACAK
2021 yılında da pandemi ile yaşayacağımızı ve buna hazır olmamız gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Şükrü Erdem, “Dünya ekonomisindeki performans benim beklediğimden daha iyi bir performans oldu açıkçası. Hizmet sektörü yaralansa da sanayi sektörü iyi ayakta kaldı. Beklediğimiz arz şokları olmadı” diye konuştu. Gelişmiş ülkelerin büyük ekonomik destekleri sonucunda 2021 yılında küresel ekonomide toparlanmanın devam edeceğini, ancak doğal afetler, yüksek borç ve ticaret savaşları risklerinin olduğunu, işletmelerin kriz yönetimine ağırlık vermesi gerektiğini dile getiren Erdem, Türkiye’de ekonomik desteklerin kredi ağırlıklı olduğunu, bütçeden mali yardım biçiminde sağlanan desteğin ise yetersiz kaldığını belirtti. 2021’de Türkiye için yabancı sermayenin, sektörler için pandemi etkilerinin önemli olacağına işaret eden Doç. Dr. Şükrü Erdem sözlerini şöyle sürdürdü; “Antalya turizminde yüzde 80 civarında bir düşüş yaşıyoruz. Yıllardır diyorduk ki tek ürüne bağımlı kalmak iyi bir şey değil. ANSİAD’ın da bu konuda bir raporu mevcut. Maalesef tek ürüne bağımlılık böyle zamanlarda aşırı darbe almamıza yol açıyor, bunu 2016’da da yaşadık. Tarım telafi eder gibi görünüyor ama edemez. Türkiye ekonomisi pandemide yüzde 10 daraldığında Antalya ekonomisindeki daralma bizim tahminimize göre yüzde 35 civarında. Bu yılın genelinde Türkiye ekonomisi yüzde 2-3 bile daralsa Antalya ekonomisi için yüzde 20 daralma riski görülüyor. Nitekim Türkiye’de son bir yılda SGK’lı istihdam kaybının yarısı Antalya’da.”
KREDİ KISA DÖNEMDE HASARI HAFİFLETİYOR, UZUN VADEDE YETERLİ OLMUYOR
Antalya’da kredi hacminin bu yıl 90 milyardan 130 milyara çıktığını, bunun turizmden gelen etkiyi bir parça hafiflettiğini belirten Şükrü Erdem, “Antalya göç alan bir il, inşaat ekonomisi önemli, bu durum ve krediler hasarı kısa dönemde azaltıyor, ama uzun dönem için yatırım kapasitesinde düşüş görüyoruz, dolayısıyla orta ve uzun vadede yatırım potansiyelini artıracak adımlar atmalıyız. Böyle kredi dağıtmak, herkese aynı destekleri vermek yerine, objektif kriterlerle gerçekten hasar gören yerlere daha fazla destek verilebilirdi. Biz şirketlere dijitalleşin, kendinizi kurtarın diyoruz, ancak bu tekil şirket kurtarmayla olabilecek bir şey değil, ülke ve kent ekonomisi vizyonu bu dönemde daha önemli” dedi.
ZOR GÜNLERDEN GEÇİYORUZ
Antalya ekonomisinde pandemi etkilerinin ciddi anlamda hissedildiğini belirten Prof. Dr. Ümit Özlale, “Zor günlerden geçiyoruz, sağlık açısından da kısa dönemde iktisadi faaliyetler açısından da çiğnenen hukuk açısından da çok kolay günlerden geçmiyoruz” dedi. Covid-19 öncesinde bilinen anlamda küreselleşmenin sonuna gelindiğini kaydeden Özlale, “Korumacılık tedbirleri ve kısalan değer zincirleri salgın öncesinde hız kazanmıştı. İhracata dayalı büyüme stratejisi, eskiye oranla daha da zorlaşmıştı. Yerli ve milli strateji konusu sadece bizim ülkemizde konuşulan bir konu değildi, bunu Donald Trump’ın seçilmesi, Brexit konusu gibi durumlarda da görebilirsiniz” diye konuştu. Dünyada alınan ithalat tedbirleriyle ve ülkelerin korumacı politikalarıyla beraber küreselleşmenin daraldığının görülebildiğini belirten Prof. Dr. Özlale, “Covid-19 ile beraber bu sürecin daha da hızlandığını görebilirsiniz. Kronik talep açığı en önemli yapısal problemlerden biriydi. Sağlık teknolojileri, veri analitiği, on-line perakende ve eğitim teknolojileri ön plana çıkmıştı. Veriye dayalı iş yapan şirketlerin hakimiyeti tehdit edici noktaya gelmişti” dedi.
ASYA MUCİZESİ
Yüksek büyüme oranları ve endüstriyelleşmesiyle bilinen ve Asya Kaplanları olarak anılan ülkeler örneğini veren Prof. Dr. Özlale, “Bu konuya dikkat çekmek istiyorum. Bunlar nasıl büyüdüler? Biz nasıl bir Güney Kore mucizesine tanıklık ettik, Çin gibi 1978’de bir Afrika ülkesi kadar milli geliri olan bir ülkenin kişi başı milli gelirinin Türkiye’ye yaklaştığını gördük” diye konuştu. 1978’de başlayan küreselleşmeyle beraber bütün dünyada zengin yerlerde ucuz ithalata ilginin arttığını kaydeden Prof. Dr. Özlale, “Asya ülkeleri, tarımdaki verimsiz iş gücünü şehirlerin etrafındaki imalat sanayine yerleştirdiler. Bu sayede kırsaldaki verimsiz iş gücü, imalat sanayinde verimli ve ucuz iş gücüne dönüştü. Bu ülkeler, dışarının ithalata olan ilgisiyle beraber ucuz, çok kaliteli olmasalar bile tüketici tarafından tercih edilen bir hale geldiler” dedi.
İŞ DÜNYASININ YIKICI DÖNÜŞÜMÜ
Veriye dayalı şirketlerin hakimiyetinin tehdit edici noktaya geldiğini dile getiren Özlale, 2006’da bir tane şirket var ilk 10’da dünyanın en büyük şirketi arasında veriye dayalı iş yapan, 2019’da bu sayı 6’ya çıkmış. Sanayi 4.0 hakkında en gerçekçi tablo olarak görüyorum. Bugün Facebook, Amazon, Google, Microsoft ve Apple’ın kendi alanlarında bir tekel gibi davrandığını biliyoruz. Rekabetçiliği körüklemeyip bunu engelleyecek politikalarda bulunduğunu görüyoruz. İş dünyasının bu yıkıcı dönüşümü, dönüştüğümüz yerde siber güvenlik, kişisel verilerin korunması veriye dayalı iş yapan şirketlerin hakimiyetinin çok olduğu bir yerde ön plana çıkan kavramlar” dedi.
EKONOMİDE HATA: AYNI ANDA KUR VE FAİZ BASKISI
Covid-19 öncesinde Türkiye’de kur ve faizleri aynı anda baskılama sevdası olduğuna değinen Prof. Dr. Özlale, “Merkez Bankası başkanı gittikten sonra ki merkez bankası başkanı da önemli hatalara imza atmıştı, çok güçlü ve yanlış bir tercihle faizler aşağıya doğru indirildi ve bu Türkiye’deki risk brimi aşağıya çekilmeden yapıldı. Faizler aşağıya doğru indirildi tabii TL’nin cazibesi kaybolduğunda sizler, ben, şirketler TL’de dolara ya da diğer yabancı para varlıklarına gitmeye başladığında, dolara olan bir talep arttığında da bu talebi karşılayıp doların değerini arttırmamak için merkez bankasının rezervleri kullanıldı. Bir süre sonrasında da kurutuldu” diye konuştu. Türkiye’nin temel politika hatasının 2019’un 3. çeyreğinde yaşandığının altını çizen Prof. Dr. Özlale, “Bugün bizim içinden geçtiğimiz ödemeler dengesi krizine benzeyen krizin esas yapı taşları bu dönemde atılmaya başlamıştı. O da kur ve faizlerin aynı anda baskılayıp hem faizi hem enflasyonu aynı anda düşürürüm diye düşünen bir ekonomi anlayışının tezahürü şeklindeydi” dedi.
Rezervlerde erime olması nedeniyle ödemeler krizinin tetikleneceğine işaret eden Özlale, “Türkiye eğer itibarlı bir ekonomi politikasını dış kaynak bulmadan dünyaya tanıtmazsa bu ödemeler dengesi krizini tetikleyebilirdi. Yabancı ve yerli yatırımcının izlenen politikalara karşı bir güvensizliği var. Dış kaynak çekmeden izlenecek bir ekonomi politikası ödemeler dengesi krizini tetikleyebilirdi. Kredi genişlemesi yoluyla büyüme de önemli riskler içeriyordu. Düşen faizleri gerektiğinde arttırmak zorunda kalmak kolay olmayacaktı” diye konuştu.
MEVCUT PROBLEMLER ŞİDDETLENDİ
Dünya ve Türkiye ekonomisinin salgından önce de önemli yapısal problemleri olduğuna işaret eden Prof. Dr. Özlale, “Salgın sürecinde mevcut problemler daha da şiddetlendi. Gelinen noktada tüm dünyada uygulanan ekonomi politikalarının yapısal problemleri çözmekten uzak olduğu görülüyor. Düşük faizler ve TL’ye güvensizlik dövize olan talebi arttırdı. Dövizin artmasının bir nedeni de TL bolluğu” dedi. Yaşanan talebin kuru yükseltmemesi için TCMB rezervlerinin ve kamu bankalarının açık pozisyonunun kullanıldığını dile getiren Özlale, “TCMB daha sonra bankalarda biriken dövizi SWAP yoluyla ödünç aldı. Bu bankaların da işine geldi çünkü TL ile kredi verip dövizde kaldılar, aktif rasyosunu tutturdular” diye konuştu. Gelinen noktada enflasyonun kur baskısından dolayı tek hanelere inmeyeceğini belirten Prof. Dr. Ümit Özlale, “Esas tehlike istihdamdan çıkışta. İşsizliğe değil, çalışan sayısına bakmak lazım. İstihdamdan çıkış salgın öncesinde başlamıştı. Cari açığın azalması ve ödemeler dengesinin sağlanması için tüketimde ve yatırımda keskin bir daralma yaşanması lazım” dedi.
NASIL BİR YAKIN DÖNEM GEÇİRECEĞİZ
Kredi genişlemesiyle büyümenin sonuna gelindiğinin altını çizen Prof. Dr. Ümit Özlale, “Kredi koşulları sıkılaştı. Finansman maliyetleri arttı. TCMB piyasayı likiditeye sıkıştırıp faizleri değiştirmeden faizleri arttırma yoluna gitti. İthalat tedbirleri sıkılaştırıldı” diye konuştu. Yaşanan bu sürecin 2021’de piyasaya sürülen TL likiditesini azaltacağını kaydeden Prof. Dr. Özlale, “Bu doğrultuda, piyasa faizleri TCMB faiz arttırmasa bile artar ve talep daralacaktır ve döviz ihtiyacının baskılanması için ithalata tedbirler getirilecektir. Merkez Bankası rezervlerinde daha fazla bir bozulma olmayacaktır, TL’deki değer kaybının kısmen önüne geçilir ve daralma keskinleşir. Buna bağlı olarak cari fazla verilir, enflasyon yüzde 10’un üzerinde kalacaktır” dedi. Toplantı, soru ve cevapların ardından sona erdi.