ANSİAD’dan Ön Yargısız ve Demokratik Olgunluk Beklentisi
|“Üretimde, istihdamda, vergi gelirinde eli taşın altında olan, risk alıp yatırım yapan iş insanlarının ekonomideki gidişi değerlendirmeleri, sorunları dile getirerek çözüm önermeleri temel bir hak ve toplumsal görevdir. ANSİAD bu görevini 31 yıldan bu yana yüksek bir sorumlulukla ve tam bir objektif tavırla sürdürerek Türkiye’nin saygın sivil toplum örgütlerinden birisi olmuştur.
Bu hatırlatmanın ışığında Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği olarak ekonomide yaşadığımız enflasyon ve belirsizlik bunalımını, ekonomi politikasının siyasi cepheleşme ve gerilim malzemesi olmasını kaygıyla izlediğimizi ifade etmeyi görev sayıyoruz. Bu konuda her tür siyasi ön yargıdan uzak bir şekilde yaptığımız yapıcı uyarılar, yine ön yargısız olarak ve demokratik olgunlukla değerlendirilmelidir.
Merkez Bankası faiz indirimi piyasa faizinin artmasına neden olmuş, döviz kurunu ve enflasyonu beklenmedik noktalara getirmiştir. Devalüasyon-enflasyon kısır döngüsü nedeniyle hammadde tedariki sorunları artmış, fiyatlar günlük ilan edilir olmuş, fiyat belirsizliği ihracatı bile aksatmaya başlamıştır. Şirketler girdi maliyetleri artışına karşı sermayelerini korumak için, halk gelirini enflasyondan korumak için girdi ve mal almak ya da döviz ve altın gibi araçlara sığınmak zorunda kalmıştır.
Bugün dünyada az sayıda problemli ülkede görülen bu enflasyon ve devalüasyon sürecine benzer durumu, yüksek ücret artışlarına rağmen enflasyonun neden olduğu yoksullaşmayı Türkiye 1990’lı yıllarda tekrar tekrar yaşamıştır. Şaşırtıcı olan bu sonuçlar değil, ekonomik koşullarımız daha iyi iken faiz tartışmasıyla bu sürece girmiş olmamızdır.
Düşük faiz politikası sözü ekonomide geçerliliği olmayan siyasi bir slogandır. Uygulanan politika düşük değil, yüksek faiz politikasıdır. Çünkü son bir ayda gösterge tahvil faizi %17,6’dan %22,3’e yükselmiş, ticari işlemlerde, vadeli alımlarda ve taksit işlemlerinde faiz çok yüksek düzeylere çıkmıştır. Merkez Bankası politikası faiz düşürmeye değil, piyasaya para sürerek canlılık yaratmaya dönük bir politikadır. Bu uygulama Türkiye’yi enflasyonda Arjantin ve Zimbabwe düzeyinin de üzerine çıkararak büyük bir yoksullaşmaya neden olabilir. Ücret ve maaş artışları böyle bir enflasyon karşısında yoksulluğu önleyemez. Bu nedenle faiz indirimlerinin mutlaka ciddi, tutarlı hedefleri açık bir ekonomik programın parçası olması gerekir. Maalesef bugün itibarıyla 2022 yılı para ve maliye politikasını, büyüme ve enflasyon hedeflerini içeren yeni ve resmi bir program açıklanmış değildir. Oysa ekonomide hangi kararların, ne zaman ve hangi amaçla alınacağını bilmek eşit rekabet şartlarının sağlanması açısından herkesin hakkıdır.
Dolayısıyla ülkemizin geleceği için hiç kimseye faydası olmayan faiz tartışmasından vazgeçilmesini, onun yerine 2022 yılı para ve maliye politikasının, büyüme ve enflasyon hedeflerinin açıklanmasını öneriyoruz. Piyasaya güven verecek adımlar atılmadığı takdirde ekonominin bu döviz-enflasyon bunalımına uzun süre dayanması mümkün olmayacaktır.
Ekonomide öngörü zorluğu yaratan kararlara bir örnek de asgari ücret artışıyla birlikte ilan edilen vergi indirimi konusunda yaşanmaktadır. Asgari ücret kararıyla birlikte “tüm çalışanların ücret gelirlerinin asgari ücrete eşit kısmının gelir ve damga vergisinden muaf tutulacağı” açıklanmış, ancak sonra TBMM’ne sadece asgari ücretlilere yönelik bir yasal düzenleme sunulmuştur. Bu düzenleme asgari ücretin üzerinde gelir elde eden çalışanlar için haksızlık anlamına gelmekte, işletmeleri herkese asgari ücret vermeye zorlamaktadır. Tüm ücret gelirlerinde vergi adaletine dönük iyileştirmeler yapılmadığı takdirde kayıt dışı istihdam, ücretlerin düşük gösterilmesi, vasıflı işgücünün kaybedilmesi gibi sorunların doğacağı açıktır. Bu kanun teklifinin de asgari ücret vergi muafiyetinin tüm ücretlilere uygulanması yönünde revize edilmesini bekliyoruz. Sonuç olarak, bütün bu konuların Türkiye ekonomisinin geleceği açısından uzun vadeli bir bakışla değerlendirilmesini, ekonomide teknik uzmanlık konularının siyasi taraftarlık, cepheleşme ve gerilim aracı olmaktan çıkarılmasını, ANSİAD, TÜRKONFED, TÜSİAD gibi siyasetin dışında olan, bağımsız olduklarını on yıllar boyunca kanıtlamış, önceki yıllarda birçok projede Hükümetle veya Bakanlıklarla işbirliği yapmış saygın kuruluşların düşüncelerine saygı gösterilmesini ve dikkate alınmasını tüm ilgililerden ve kamuoyundan rica ediyoruz.”