“TOPRAK KAYBEDİYORUZ”
|Bitki Besleme Uzmanı Doç. Dr. İlker Sönmez “Son 10 yılda Türkiye ekilen tarım arazilerinin yüzde 8,2’sini, toplam tarım alanlarının yüzde 5, 22’sini kaybetti. Toprak korunması gereken varlıklarımızın başında geliyor” dedi.
Seher Özen Karadeniz
Lisans eğitimiyle tanıştığı Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Besleme ve Toprak Bölümü’nde 2009 yılından beri de öğretim üyesi olarak görev yapan Doç. Dr. İlker Sönmez’le, üzerinde 25 yıldır çalıştığı toprağı, toprakla ilişkimizi ve tarım kenti Antalya’nın toprağa bakışını konuştuk.
- Hocam yaklaşık 25 yıldır bu kenttesiniz, kentin en önemli değerlerinden biri olan ‘toprak’ uzmanlık alanınız, geçen 25 yıl içinde akademinin ve Antalya’nın kent olarak tarıma, toprağa bakışında neler değişti?
Antalya tarım ve turizmin başkenti olarak biliyor. Tarımı çok uzun yıllardır içinde barındıran bir şehir. Özellikle bölgenin ekolojik koşullarının çok uygun olması dünyada artan örtü altı yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı bir alan olmasını da beraberinde getirdi. Bu kavram dünya genelinde, özellikle gelişmiş ülkelerde gıda ihtiyacının artmasından dolayı ortaya çıktı. Türkiye’de de ilk olarak Antalya’da Kumluca yöresinde başlandı. Zamanla Akdeniz’in değişik şehirlerine de yayıldı. Ülke genelindeki talepten kaynaklı olarak zamanla seracılık çok gelişti. Antalya bu alandaki tecrübe bakımından diğer örtü altı yetiştiricilik yapılan alanlara göre öndedir. Buranın ürün girdisi ve üretilen ürünlerin Türkiye’nin büyük şehirlerine taşınması konusunda Antalya ve Kumluca liderdir. Antalya’nın tarımda büyümesi turizmdeki gibi değildir. Orada dışardan geleni bekliyorsunuz. Ama tarımda yetiştirdiğiniz ürünlerin tamamını iç piyasada eritebiliyorsunuz. Elbette ki dışarıya da gönderiliyor. Turizmin yanında tarımın çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’deki toplam sera alanı içinde Antalya’nın payı çok yüksek. Örtü altı üretimde yaklaşık yüzde 51’lik bir paya sahip, yani 7 milyon tonluk yaş sebze-meyve üretiminin 3, 2 milyon tonunu Antalya karşılıyor. Antalya’nın Kumluca, Demre ve Finike yöresinin sebze üretiminde önde, son yıllarda merkezle birlikte Serik ve Manavgat’ta da sera varlığında artış olduğunu görüyoruz. Aksu’da da süs bitkileri alanında sera varlığını görüyoruz.
- Karnını topraktan gelenle doyuran bir ülkeyiz. Sizin de uzmanlık alanınız olan toprağı iyi biliyor muyuz?
Maalesef çok iyi bilmiyoruz. Toprağa çok özel bir şey yapmadığınız sürece kendi yapısını bozmaz. Ayrıca kendi kendini temizler. Ancak bizim kirletme potansiyelimiz o kadar yüksek ki toprağın kendisini temizlemesine fırsat vermiyoruz. En önemli özelliğimiz istemediğimiz herşeyi toprağa gömmemiz. Ürettiğimiz çöpü de, kurtulmak istediğimiz zararlı atıkları da… Toprak herşeyi kabul ediyor.
Toprağın kıymetini bilmiyoruz. Her yıl Kıbrıs Adası büyüklüğünde toprak kaybımız var. Son 10 yılda Türkiye ekilen tarım arazilerinin yüzde 8,2’sini, toplam tarım alanlarının yüzde 5, 22’sini kaybetti. Normal şartlarda erozyon doğal bir toprak kaybıdır. Bir yandan da yeni toprak oluşumu vardır. Ancak yeni toprak oluşumu ile kayıp arasındaki fark çok büyük.. 1 cm’lik toprak 500 yılda oluşuyor. Miladi takvimdeki 0’dan bu yana 4 cm toprak oluşumu gerçekleşmiş. Bu bize gösteriyor ki toprak çok önemli ve korunması gerekiyor. İnsanlar olarak toprağın yok oluşunu başta erozyon, bir de hızlı şehirleşme olmak üzere hızlandırıyoruz. Topraklarımızı kayıp-kazanç dengesinde tutabilmeliyiz. Öte yandan bunu yapma şansımız artan nüfusla beraber çok mümkün gözükmüyor.
- Topraktan karın doymuyor algısı çok mu arttı son yıllarda?
Çiftçinin desteklenmemesi buna sebep oldu. Seralarda üretim yapanlar geçimlerini sağlıyorlar. Ancak bu süreç onlar için artık sürdürülebilir olmuyor. Üreticilerin çocukları artık üretici olmak istemiyorlar. Çünkü yaptıkları işin karşılığında daha büyük gelirler bekliyorlar. Asgari ücretin 2 bin lira olduğu bir yerde eğer seradan da o kadar kazanıyorlarsa, serada çalışmak yerine asgari ücretli işi tercih ediyor. Şehir yaşamında olmak istiyorlar. Küçük üretici için sistem çok cazip değil. Bu ilerleyen yıllarda dönüşecek. Üretim azalmayacak ancak üreticilerimiz azalacak. Profesyonel yetiştiricilik aratacak.
- Küçük üretici halen dedesinden, babasından ne gördüyse ona göre mi tarım yapıyor , yoksa sizlerden destek alıyor mu? Siz onlara nasıl destek veriyorsunuz?
Antalya koşullarındaki küçük çiftçilerin tamamı çok özel tecrübelere sahipler. Tarımın Antalya’da uzun yıllardır yapılıyor olması onlara böyle bir tecrübe sağladı. Ve de bir pazar burası. Ziraat sektöründe pazarlamayı yapan kişi de ziraat mühendisidir. Ziraatte kullanılacak ilacı, gübreyi diğer tarımsal malzemeleri bu kişilerden alırlar. Bu, bir şekilde çiftçiye teknik hizmet sağlar. Akademi olarak biz ne yapıyoruz. Seracılığın yoğun olarak yapıldığı tüm alanlarda zaman zaman normal araştırma projeleri, zaman zaman da yüksek lisans ve doktora tez çalışmalarını yürütüyoruz. Örneğin, benim yüksek lisans tez çalışmam Demre’de tesadüfi olarak seçilmiş domates seralarındaki toprağın beslenme durumu ile o yörede ciddi bir sorun olan toprağın tuzluluk durumunun ortaya konulmasıyla ilgiliydi. Benzer şekilde başka arkadaşlarımız da Kumluca’da, Finike’de, Elmalı ve Korkuteli’nde yaylalarda araştırma çalışmaları yapıyor. Sonrasında bu çalışmaların çıktılarını özellikle ilçe tarım müdürlüklerine bırakıyoruz. Ayrıca çalışmalara dahil ettiğimiz üreticilerle de analiz sonuçlarını paylaşıyoruz. Bu sonuçlara göre sonraki üretimlerini planlayabilsinler diye.
- Her şeyi topraktan alandık, gelişen teknolojilerle birlikte başka ortamlarda da bitki yetiştiriliyor ve ürün elde ediliyor? Ülkemizde topraksız tarım yapılarak gerçekleştirilen üretim miktarı nedir? Bu alandaki gelişmeyi nasıl görüyorsunuz?
Toprağı çok etkin bir şekilde kullanamadığınız alanlarda topraksız tarım yapmak zorundasınız. Hollanda ve İsrail gibi ülkelerde yoğun olarak kullanılıyor. Özellikle Hollanda toplam üretiminin yüzde 90’ından fazlasını topraksız tarımla gerçekleştiriyor. Hollanda’nın bir gerçeği var. Toprak yok. Toprak dediğiniz şey özel bir yapı, kum toprak değildir. Dünyada ilk Babil’in Asma Bahçelerinde kullanıldığından bahsedilir. Bilimsel anlamda bitkilerin besin ihtiyaçlarının doğrudan karşılanmasıyla ilgili çalışmalar yapıldıktan sonra su ya da toprak alternatifi materyallerde üretim yapılması düşünülmüş. Topraksız tarımın en önemli özelliği su ortamı ve toprak benzeri katı ortamlarda gerçekleştiriliyor olmasıdır. Tamamen bilgi ve tecrübeye dayanıyor. Yaptığınız analize uygun olarak yeteri miktarda besleme yapmalısınız. Doz artışı ve düşüklüğü verimi doğrudan etkiler. Toprak öyle değildir. Toprak verir. Siz toprağa bir şey verirsiniz toprak gerekirse fazlasını ürüne yansıtmayabilir. Çünkü toprağın tamponlayıcı özelliği vardır.
Topraksız tarımda Antalya’nın potansiyeline bakacak olursak; bu alanda lider konumda. Alan gittikçe artmaya başladı. Ancak örtü altı üretim miktarı içindeki payı henüz düşük. Son yıllarda daha çok jeotermal enerji kaynaklarının bulunduğu alanlarda üretilen sebzelerin neredeyse tamamı topraksız üretimle elde ediliyor. Tamamen otomasyona bağlı bir sistem. Topraktan alınandan iki katına kadar rahatlıkla verim alınabiliyor. Aynı zamanda da ürün kalitesi çok yüksek oluyor. Çoğunluğunu yurt dışına gönderiyoruz.
- Peki İlker Hocam, bizim topraktan aldığımız domatesle aynı domates mi?
Evet aynı domates. Çünkü toprak aracılığıyla besin elementlerini belirliyoruz. Besini toprağa verip o ürünler alıyorduk, şimdi yukarı da saydığımız ortamlara verip ürün alıyoruz.
“Tarımsal üretim yapılan yerlerdeki suların çoğu sağlıklı değil.”
- Topraktan ürün elde etmenin çok önemli bir ayağı da bitki besleme. Bir yandan verim arttırma, bir yandan gıda güvenliği konusu var. Dört başı mamur bir üretim yapılması hayal mi?
Profesyonel üretim sistemlerinde herşeyin bir dozu vardır. Nasıl ki diyetisyenler neyi, ne kadar yememiz gerektiğini söylüyor. Bitki yetiştirmede de ilaç ve gübre verirken doz ayarlanıyor. Topraksız tarımda da, iyi tarım uygulamalarında da buna dikkat ediliyor. Sadece küçük üreticilerde, ekonomik kaygıların öne çıktığı dönemlerde bu gibi durumlarla karşılaşabiliyorsunuz. İlaçlama yapıyorsunuz, ürün para ettiği döneme denk geldiyse, etki süresi dolmadan ürünü hasat etmemek gerektiği halde hasat ediliyor. Bu şekilde pazara çıkarıldığında da tüketiciye zarar verilmiş oluyor. Büyük üretici bunu yapamaz. Çünkü Tarım Bakanlığı zaman zaman bu üreticilerden örneklemeler yapar. İçinde ilaç kalıntısı varsa, ciddi cezalar yazar. Türkiye’de sıkıntı tarımsal ilaçlar, bunların dozları, uygulama zamanları ve hasat dönemleri. Bunları iyi kontrol edemediğinizde sıkıntı çıkıyor. Fazla gübre veremezsiniz. Çünkü verimi etkiler. Diğer yandan aşırı ilaç ve gübre kullanımı durumunda kalıntıların toprak içinden taban suyuna ulaşması, bu suların bir şekilde içme suyuna karışarak insan sağlığını tehdit etmesi de söz konusu. Artık neredeyse tarımsal üretim yapılan yerlerdeki suların çoğu sağlıklı değil.
Antalya için konuşursak hormon uygulamasıyla üreticiler uğraşmıyor. Çünkü bunu her bir çiçek için ayrı ayrı yapmanız lazım, bu çok zor. Bunun için dölleyici arılar kullanılıyor. Hormon problemi büyük oranda çözüldü.
- TİM 2016 yılında yayınladığı bir raporda Dünya Bankası’nın raporuna dayanarak ülkemizin dünya sıralamasında arazi verimliliğinde 20. Sırada olduğu belirtiliyor. Bitki beslemeyle ilgili bir durum sanırım bu konuda neyi eksik yapıyoruz?
İklimsel yapımız çok farklı. Kurak iklim bölgesindeyiz. Genel anlamda yağışların az olması, topraklarımızdaki kireç oranın da yüksek olması toprağın PH’sını yükseltiyor. Yüksek PH bitkilerin alması gereken elementlerin tamamını olumsuz etkiliyor bu da verimliliğe yansıyor. Peki ne yapacağız, kireçli koşullarda üretim yapmayı öğreneceğiz.
“Organik tarım, gelenekse tarım demek değil.”
- Çarşı pazarda ‘organik’ ürün arayan tüketici ‘organik tarımla’ ne kastedildiğini biliyor mu?
Ne yazık ki bilmiyor. Organik tarım anneannelerimizin dedelerimizin yaptığı geleneksel tarım demek değil. Bütün girdilerin kontrol edildiği, bir takım sertifikasyon mekanizmalarının olduğu kontrollü üretim yapıyorsunuz. Bunu yaparken de halk sağlığını ve çevre sağlığını dikkate alıyorsunuz. Hiçbir şekilde kimyasal gübre ve kimyasal tarım ilaçlarını sistem içine dahil etmediğiniz bir üretim süreci. Sadece bunların işlenmemiş ham hallerine kısmen izin veriliyor. Bu kuruluşların onayları doğrultusunda ilaç ve gübre veriliyor. En son ürün de kontrol edilerek etiketi yapıştırılıp piyasaya sunuluyor. Kısacası başlangıcından sonuna kadar denetim halindesiniz. Hemen başlayayım derseniz başlayamıyorsunuz. Toprağın organik tarıma hazır hale gelmesinin de bir süresi var. Yaklaşık 3 yıl. Geleneksel tarım yapılan alanlar organik tarım için uygun bulunmuyor. Daha bakir alanlar tercih ediliyor. Organik gübre kullanmanız gerekiyor. Organik bir çiftlik kurduğunuzda o çiftlikte yetiştirdiğiniz hayvanı da organik ürünle beslemeniz gerekiyor. Hayvandan elde ettiğiniz sütü ancak o koşulda organik süt diye pazarlayabilirsiniz.
“Stratejik ürünlerin üretimini devlet desteklemeli.”
- Dünya nüfusu hızla artarken kentleşme ve iklim değişikliği nedeniyle tarımsal üretim alanları da azalmakta, tarımsal üretimin önümüzdeki 30 yılını değerlendirir misiniz? Üreticiyi ne bekliyor, tüketiciyi ne bekliyor?
Kentsel alanlara yakın olan tarımsal alanları kaybedeceğiz. Olumlu yanı ise yetiştiricilik büyük şirketlerin kontrolünde daha profesyonel ve daha kontrollü olacak. Canlı sağlığını, halk sağlığını ve çevre sağlığını önemseyen uygulamalar yaptığınızda büyük şirketlerde bunların karşılığını bulabiliyorsunuz. Bitki besleme bakımından umutluyuz, çünkü bizim istediğimiz yöne doğru gidecek. Hep toprak analizine, bitki analizine ve su analizine dayalı gübreleme programları uyarak üretim yapılmasını tavsiye ediyoruz. Küçük üreticilerde karşılık bulmuyor. Ancak büyük üretim alanlarında karşılık buluyor. Gübre maliyetini ne kadar optimumda tutarsanız karlılığınızı da arttırırsınız. Bunun için de analiz şart. Önümüzdeki yılların bitki besleme ve verimlilik açısından daha olumlu geçeceğini düşünüyorum.
Bazı ürünleri üretemeyeceğimizi de öngörebiliriz. O ürünleri dışardan almaya başlayacağız. Bu bir handikap değil. Örneğin Brezilya kahve üretiyor, başka da bir ürün üretmiyor. Onu satıp ihtiyacı olan diğer ürünleri alıyor. Onun pazarını kendisi belirliyor. ,
- Bizim de öyle bir ürünümüz var mı
Fındık var. Toplam üretim içinde yüzde 80’lere yakını üretiyoruz. Ancak ne yazık ki, piyasasını biz belirlemiyoruz. Fındık piyasasını fındığı kullanan birkaç tane firma belirliyor. Bu tarz ürünleri sayıca arttırabilirsek diğerlerini çok rahat alacağımız koşulları oluşturmuş oluruz.
Şekerpancarı da stratejik ve üreticiye de kazandıran bir üründü. Üretimini azaltmamamız gerekir. Buğday üretimini de devletin desteklemesi lazım. O da yine stratejik bir ürün. Türkiye’de karasal büyüklüğümüzün yüzde 31’ni tarım alanları oluşturuyor. Yaklaşık 24 milyon hektarlık bir alan ve her geçen gün azalıyor. Bu alanın yaklaşık 19, 8 milyon hektarına tahıl ekiyoruz. Demek ki bizim tahıl grubunu da desteklememiz gerekiyor. Bu alanlarda sulama sistemleri, gübreleme uygulamalarını destekleyerek verimliliği artırırsak burası bile tek başına ülkemiz için yeterli olabilecek bir alan.
- Tanzim satış meselesiyle ilgili sizin düşünceleriniz neler?
Bu geçici bir çözüm. Tarımın içinde yıllardır çalışmalar yapıyoruz. Çiftçilerin ne koşullarda üretim yaptığını dikkate almadan, üretim maliyetlerinin ne olduğuyla ilgili hiçbir altyapı çalışması yaptırmadan böyle küçük çözümlerle ancak üreticiye zarar verirsiniz. Şu anda tanzim satışlarda satılan ürünler Antalya çiftçisinin ürettiği ürünler. Çiftçi aslında yine aynı fiyata üretiyor. Marketlerde ve pazarlardaki fiyatla, tanzim satışlardaki fiyat farkının nedeni hiçbir şekilde çiftçiden kaynaklanmıyor. O zaman burada bir takım kontrol mekanizmalarının yetersizliği ortaya çıkıyor.
- Öğrencilerinizi nasıl bir farkındalıkla yetiştiriyorsunuz?
Buranın Türkiye’deki Ziraat Fakülteleri arasındaki en iyi Toprak ve Bitki Besleme Bölümü olduğunu söylüyoruz. Çünkü işin merkezindeler. Toprağın korunması gereken varlıklarımızın başında geldiğini, bitkiyi iyi beslemenin öneminin özellikle altını çiziyoruz. Yeterli ve dengeli besleme yaptığınız koşulda bitki korumaya daha az bütçe ayırırsınız diyoruz. Canlı ve çevre sağlığını da dikkate alan bir bakış açısı kazandırmaya çalışıyoruz. Bir şekilde karşılığını da alıyoruz. Sektörde 500’ün üzerinde mezunumuz çalışıyor. Bizi iyi temsil ediyorlar.
- 12-15 Mart tarihleri arasında düzenleyeceğiniz Ulusal Bitki Besleme ve Gübre Kongresi’nden de kısaca söz eder misiniz?
En önemli doğal kaynaklarımız olan toprak, hava ve suyun dengesinin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi, tarımsal üretimin en önemli girdilerinden olan gübreler ve gübreleme alanında doğru ürünler ve doğru uygulama tekniklerinin uygulanabilmesiyle mümkündür. Bitki Besleme ve Gübreleme alanındaki gelişmelerin ve güncel bilgilerin aktarılması, bu konuda tamamlanmış bilimsel araştırmalara dair sonuçların paylaşılması ve tartışılması amacıyla tüm paydaşların bir araya geldiği buluşmamız artık gelenekselleşmiş bir hale geldi. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü olarak Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü ile beraber kamu ve özel kuruluşlarımızın da desteğiyle Antalya’da gerçekleştireceğimiz 8. Bitki Besleme ve Gübre Kongresine hemen hemen tüm üniversitelerimizden katılım olacak.
- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Toprak herşeyi içine alır. Toprağı korumamız ve toprağa dokunmamız gerekiyor. Günümüz insanı toprağa dokunmuyor. Evdeki çiçek saksılarındakiler bile toprak değil. Toprağa dokunsa, orada özüne döndüğünü fark edecek.
SEKTÖRE İLİŞKİN BAZI RAKAMLAR
Türkiye’de Tarım Alanları:
- Türkiye’nin karasal büyüklüğünün yaklaşık yüzde 31,1’i tarım alanı,
yaklaşık 24 milyon hektar.
- 19,8 milyon ha / tahıl ve diğer
- 3,2 milyon ha/ meyve, baharat
- 0, 8 milyon ha/ sebze yetişiyor
- Son 10 yılda Türkiye, ekilen tarım arazilerinin yüzde 8,2’sini, toplam tarım alanlarının yüzde 5, 22’sini kaybetti.
Bitki Beslemeye ilişkin rakamlar:
- Gübre pazarı yaklaşık 4,5-5 milyar dolar,
- Türkiye’nin gübre üretim kapasitesi 5,7 milyon ton
- Üretici yıllık 5,2 milyon ton tüketimin 2,5 milyon tonunu ithal ürünle karşıladı.
- Gelişmiş ülkelerde gübre tüketimi 20 kg/da
- Dünya ortalaması 11, 6 kg/da
- Türkiye ortalaması 9,5 kg/da
Örtü altı üretim rakamları:
- Toplam örtü altı tarım alanımız 737.177 da
- Örtüaltı bitkisel üretim miktarımız 10 milyar TL,
- Örtüaltı üretimde Antalya yüzde 51’lik payla (3,2 milyon ton) ilk sırada, Mersin yüzde 18’le (1 milyon ton) ikinci, Adana yüzde 11’le ( 670.000 ton) üçüncü ve Muğla yüzde 9’la (527.000 ton) dördüncü sırada yer alıyor.
2017 yılında toplam Sera Alanı: 752.000 dekar
- 86 bin da / Cam Sera
- 355 bin da / Plastık Sera
- 120 bin da / Yüksek Tünel
- 191 bin da / Alçak Tünel